Vergi Usul Kanunu’nun 93. maddesinde “tebliğ esasları”; “Tahakkuk fişinin dışında, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden bütün belgeler ve yazılar adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasıyla ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmeyenlere ise ilan yolu ile tebliğ edilir” şeklinde hükme bağlandıktan sonra tebliğin, daire veya komisyonda ancak ilgililerce kabul edilmesi halinde yapılabileceği de belirtilmiştir. Öte yandan Kanuna sonradan 6009 sayılı Kanunla eklenen (bir fıkrası da 6637 sayılı Kanunla değiştirilen) 107/A maddesinde ise; “tebliğ yapılacak kimselere, aktardığımız 93. maddede sayılan usullerle bağlı kalınmaksızın, tebliğe elverişli elektronik bir adres vasıtasıyla elektronik ortamda tebliğ yapılabileceği hükme bağlanmıştır. Maddede ayrıca Maliye Bakanlığı’na, elektronik ortamda yapılacak tebliğle ilgili her türlü teknik altyapıyı kurma veya kurulmuş olanları kullanma, tebliğe elverişli elektronik adres kullanma zorunluluğu getirme ve kendisine elektronik ortamda tebliğ yapılacakları ve elektronik tebliğe ilişkin diğer usul ve esasları belirleme yetkisi de verilmiştir.
Maliye Bakanlığı bu yetkisine dayanarak gerekli alt yapı çalışmalarını tamamlamış, elektronik tebligat yapılabilecek kişileri belirlemiş, bu konuda yükümlülükler de ihdas etmiştir. Bakanlık bu konudaki açıklamalarını 27 Ağustos 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımladığı 456 sıra no’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’yle yapmıştır.
Anılan Genel Tebliğ ile tebliğe elverişli elektronik tebligat adreslerinin internet vergi dairesi bünyesinde oluşturulduğu, Vergi Usul Kanunu’na göre tebliği gereken elektronik imzalı evrakın, bu sistem kullanılarak muhatabın bu elektronik tebligat adresine tebliğ edileceği açıklanmıştır.
Tebliğ ile tebliğe elverişli elektronik adres kullanma zorunluluğu getirilenler ve kendisine elektronik ortamda tebliğ yapılabilecek olanlar, kurumlar vergisi mükellefleri, ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunanlar (Kazançları basit usulde tespit edilenlerle gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçiler hariç) ve isteğe bağlı olarak kendilerine elektronik tebligat yapılmasını talep edenler şeklinde belirlenmiştir.
Elektronik tebliğ sisteminin işleyebilmesi için kapsama giren mükelleflere önce 31.2.2015 tarihine kadar vergi dairesine müracaatla elektronik tebligat adresi alma yükümlülüğü getirilmiş, daha sonra 467 no’lu Genel Tebliğ ile bu süreyi 1.4.2016 tarihine kadar uzatmıştır. Bu arada da gerek Gelir İdaresi’nin web sayfasında, gerekse televizyonlarda, dersini çalışmamış, alanını izlemeyen bir öğretim üyesi tipi ile de konunun reklâmı yapılmaya çalışılmıştır.
Bu geçen süre zarfında oluşan bir gelişme ve davayı bu yazımızda aktarmak istiyoruz.
Elektronik tebligat sistemine karşı, bu sistemi uygulamaya koyan genel tebliğ aleyhine Türkiye Barolar Birliğince iptal davası açılmış ve bu dava da aynı zamanda yürütmeyi durdurma kararı verilmesi de talep edilmiştir.
Dilekçede Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerinden hareketle Türkiye’deki hanelerin %37.4’ünün sabit genişbant bağlantı ile internete erişim olanağının mevcut olduğu, hanelerin %52,2’sinde masaüstü bilgisayar bulunduğu, kimsenin vergisel yükümlülükler için bilgisayar edinmeye ve öğrenmeye zorlanamayacağı vurgulanmış, bu veriler karşısında elektronik tebligatın hak kayıplarına yol açacağı vurgulanmıştır.
Konuya Anayasa açısından da yaklaşan Türkiye Barolar Birliği, bu konuda Vergi Usul Kanunu’nun 107/A maddesi ile idareye sınırsız düzenleme yetkisi verildiğini vurguladıktan sonra, hukuk güvenliği ilkesinin bu düzenlemelerle ihlal edildiğini, herkesin yargıya erişim hakkına ve bu hakkın doğal uzantısı olan iddia ve savunmada bulunma ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu, elektronik tebligat sisteminin bu hakları zedeleyebileceği, sınırlarının belirsiz olduğu, oysa düzenlemenin toplumun büyük kesimini ilgilendirdiği belirtilmiştir.
Bence buradaki temel sorun, elektonik tebligat sisteminin en büyük açığı, tebligat sorunlarını ortaya koyabilecek bir üçüncü şahıs (veya kurumun) ortada olmayışıdır. Bir davada tebligatla ilgili sorun yaşandığında, mahkemenin bu konuda bilgi alabileceği tek kurum, yine davalı konumunda olacak olan idaredir. Tebligat işlemi ve tebliğ tarihi ile ilgili yaşanabilecek olası bir ihtilafın akıbeti, davalının, yani idarenin dürüstlüğüne terk edilmiş durumundadır. Böyle bir durumda mahkemeler, her defasında idarenin bilgisayar sistemlerinde ve kayıtlarında bilirkişi incelemesi yapmak durumunda kalacaktır.
Yürütmeyi durdurma talebi ile ilgili bir karar henüz, Danıştay’dan çıkmamıştır. Bu konudaki gelişmeleri izleyip köşemizden duyurmaya devam edeceğiz.
Ancak mükellefleri elektronik tebligat sistemine ceza tehdidi ile katılmaya zorlayan düzenlemelerin uygulama süresinin uzatılmasında, sanırım bu davadaki yürütmeyi durdurma talebinin akıbetinin bekleniyor olması da bir etken oldu.
Dr. Bumin DOĞRUSÖZ